Putin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Putin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Aralık 2008 Cumartesi

Putin’in Gücü, Büyük Britanya’nın Doğuşunu Engellemeye Yetecek mi!

Afrika kıtasında birdenbire patlak veren ve tüm ilginin bu bölgeye yoğunlaşmasına neden olan korsan eylemlerinin yankıları henüz sona ermeden dünya bu kez, Hindistan’daki eski adıyla “Bombay” olarak bilinen şehirde büyük bir katliam girişimine tanık oldu.
Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi terör eylemleri, bugünlerde tarihsel geçmişindeki ideolojik ve siyasal formatıyla çıkıyor karşımıza. Hollywood stüdyolarında kurgulanmış filmler izleniyor sanki demiştim o yazımda. Fakat bu tespitimde yanıldığımı düşünüyorum artık. İnsan merkezli hiçbir siyasal proje, insanın değişkenliği nedeniyle bu denli kontrol edilemez. Artık çok kutuplu dünya dengelerinin birbiriyle olan çekişmelerine yeniden tanık olacak insanlık.
Toprakları üzerinde güneşin batmadığı Büyük Britanya İmparatorluğu derin uykusundan yavaş, yavaş uyanmaya mı başladı nedir! Şu finansal krizlerle boğuşan dünya piyasaları kendilerine bir çıkış yolu ararlarken akıllara her nedense birden bire eski kolonyaller geldi. Sahi, şu eski sömürge ulusların bir şekilde hizaya getirilerek cebren dahi olsa ikna edilmeleri mümkün müydü acaba? Eski dönemlerin ekonomileri farklı ihtiyaçlara yönelik olduğu için yeterince faydalanılamamış atıl kaynaklar, modern zamanların teknolojik bilinç ve donanımından büsbütün mahrum olan şu barbarların elinden alınamaz mıydı? Hazır, dünya aktörlüğüne oynayan şu dev, şimdilik kendi sorunlarıyla meşgulken küçük bir manevra yapmanın ne sakıncası olabilirdi!
Evet, Hindistan birden bire sorunlu bir bölge haline dönüştü şimdilerde. Nasıl dönüşmesin; Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medyedev’in, Hint Başbakanı Manmohan Singh ile nükleer enerji ve uzay araştırmalarında ortak hareket etme kararı alıp karşılıklı anlaşmalar imzalamaları. Ardından, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez bir Rus savaş gemisinin Panama Kanalını geçerek Romdan Limanı’na demirleyecek olması, bu durumun; Venezuella ile yapılan ortak bir deniz tatbikatıyla birlikte bölgede Rus etkisinin güçlendirileceğinin açıklanması zaten ortaya çıkmış olan kaosun habercisi oldu. Fakat terör hareketlerinin kışkırtılması bu bölgede beklenen sonuçların alınmasına yeterli olmayacaktır. Arkadan ne gibi açılımların yapılacağını doğrusu merak etmemek elde değil.

Aydın AKDENİZ
aakdeniz1965@hotmail.com

6 Temmuz 2008 Pazar

Rasputin’siz Putin ve Rus siyasetinde Raskolnikov çekimserliği



Beyaz arî ırkın öksüz evlatları olmalı şu Slav toplumu. Hangi nedenledir bilinmez, Batı Avrupalı hemcinsleriyle geçmişten bugüne ilişkileri hep sorunlu olmuştur. Orta çağa bakıldığı zaman Töton şövalyelerini görüyoruz karşılarında. Ellerinde mızrak ve kılıçlarıyla barbar olarak gördükleri bu Slav toplumunu hizaya getirmek için ülkelerine akın üstüne akın düzenliyorlar. Sonra bir Napolyon Bonapart ve daha geç bir tarihte ise Adolf Hitler’i, söylem şekli değişse bile benzer amaçlar için Rus toplumunun karşısında görüyoruz. Kısacası, bir alıp veremedikleri var aralarında. Coğrafya olarak kendilerinden uzakta oluşları mıdır etken? Yoksa Asyalı kavimlerin tarih boyunca kuzeyden batıya yaptıkları göç ve istila hareketlerinin bu sınırlardan kaynaklanmasına bağlı tarihi nefret midir?
Germen, Anglo Sakson ve Frank ittifakı, kökünü Helen mitolojisine bağladıkları anda bağını koparmış olmalı bu beyaz Avrupalı ırkdaşlarıyla. Rusya ise küçük dar bir alana sıkışmış bu toprak ve yapılanmaya karşı pek öyle istekli de olmamış. Kuzeyden güneye, doğudan batıya uzanan sınırsız ve bakir toprakları üzerinde, batısında kalan bu yapılanmanın iştahını uyandıracak büyük bir medeniyeti inşa eder bu ara. Coğrafyasındaki komşularıyla ilişkilerini barışçıl bir zemine oturtsa da zamanla büyüyen hedef ve amaçları bir süre sonra bölge komşularıyla arasının açılmasına neden olur. Sanırım Osmanlı-Rus ilişkilerinin çıkmaza girme nedeni bu olmalı. Doğuya yönelik emelleri olmayan Osmanlı siyaseti, usta bir diplomasiyle Ruslara yönelik batılı devletlerce kışkırtılarak büyümesi kontrol altına alınmak istenmiştir.
Alman ve Fransız devşirmelerle Avrupa’yla kan bağı oluşturmak ve husumeti en azından yumuşatmak gayreti Rusya’ya aradığı zamanı kazandırmaya yetmiş fakat her şeye rağmen garip ve gizemli bir adam olan Rasputin’in Rus Sarayına sızarak Çariçe Alexandra’yı kontrol altına alması ve o’nun üzerinden çirkin ve bir o kadar iğrenç emellerini gerçekleştirmesine engel olamamıştır. Rasputin adı, Çarlık Rusya’sının bitirilmesiyle beraber anılır olmuştur artık. Yeni Rus devleti, benimsediği ideoloji ile batılı devletlerden yine ayrılacaktı.
Bugünlere geldiğimizde Putin’in çevresinde artık, Rasputin isminde odaklanmış bir iç tehdit algılaması yok. Putin, izlediği her tür açılımda aradığı desteği buluyor çevresinden. Fakat bu kez tehdit yakın komşularından değil, ta okyanus ötesinden geliyor üzerine. Attığı adımlarda takdir edilecek bir kararlılığa sahip olmakla birlikte sanırım içten içe bir Raskolnikov çekimserliğini taşımıyor da değil hani!
Author: Aydın AKDENİZ
aakdeniz1965@hotmail.com

18 Haziran 2008 Çarşamba

Uluslararası çevrelerde fundamental Ermeni fenomeni


Rusya’nın arşivini kamuoyuna açarak orada Ermenilere yönelik herhangi bir katliamın yapılmadığını belgelemeleri ve hatta bilinenin aksine katliamın Anadolu’da Ermenilerce Türklere karşı yapıldığını herhangi bir itiraza mahal bırakmayacak şekilde ortaya koymaları oldukça düşündürücü bir tavır. Gerçi, hayli zamandır başta ABD ve Fransa olmak üzere çeşitli ülkelerin, siyasi amaçlarca dillerine doladıkları bu söylem, bizim yabancısı olmadığımız asılsız bir iddiadan öte bir şey değildi fakat her ne hikmettir bilinmez kendi haklılığımızı bir türlü anlatamıyor, etkili olamıyorduk bu çevrelerde. Konunun tarih araştırmacılarına bırakılmasıyla işin lehimize sonuç vereceğini bile, bile tartışma odağını, yoğunlaştığı siyasi platformdan uzaklaştıramadık bir türlü. Dış dünyada yalnızdık, bizi dinleyecek, derdimizi anlayacak bir güç odağı bulamıyorduk. Yurt dışına verdiğimiz onca dış göçe rağmen, buralarda yaşayan insan potansiyelimizi koordine etmede sıkıntı yaşadık. Bir anlamda kendi kaderlerine terk edilen bu insanlarımız akılcı politikalarla ülkemizi siyasette, ekonomide, sanatta, bilimde temsil edebilecek nitelikli bir potansiyele dönüştürülebilirdi hâlbuki. Lobicilik faaliyetlerimizi bu insanlar üzerinden rahatlıkla sürdürerek sesimizi duyurabilirdik. Her ne ise sanırım yılların ürettiği bir takım ihmaller bizi içinde bulunduğumuz noktaya getirdi. Beklenmedik bir zamanda komşumuzdan gelen bu destek oldukça manidar. Ne olmuştu da onca zamandır tozlu tarih sayfalarında yatan bu gerçekliğe kulak tıkanmıştı da şimdi, birden bire harekete geçme ihtiyacı duyulmuştu! Kendimize düşman olarak gördüğümüz güç, bunca tarihsel arka plana rağmen vaz mı geçmişti huyundan? Tabiî ki hayır. Bir defa bu tür ilişkilerin dostluk ya da düşmanlık algılaması duygusallığında yürütülmemesi gerçeğini kavramış olmamız gerek milletçe. Ekonomi piyasalarındaki arz ve talep dengesi gibi bir durum söz konusu burada. Bana ne kadar yakınsan ben de sana o mesafede olacağım türünden bir şey bu. Fakat zamanlama ürkütüyor insanı. Rusya, bu tavrıyla uluslar arası çevrelere ben artık size karşı Türkiye’nin yanında yer alıyorum mesajı vermiş oluyor. Bu destek elbette yüreğimize su serpiyor ama öte yandan bilinen dengelerde sapmalar ve kaymalar, saf değiştirmeler yaşanıyor, Asya devletlerinde artık hissedilir şekilde bir dirsek teması görülmeye başlanıyor.
A.Akdeniz