Parslar arasında asırlar boyunca kullanılmış ve yapımına ne zaman, kimler tarafından başlandığı pek bilinmese de o dönemlerde hanedan mensupları, rahipler ve soylu ailelerce yaygın olarak kullanılmaktaydı. Yapımı dini bir merasim eşliğinde gerçekleşen Madhu iksiri özel günler için hazırlanırdı. Lohusalık döneminin ardından eski zindeliğine kavuşmak isteyen soylu ve varlıklı bir kadın, Madhu iksirinin tılsımlı şifasından medet umardı çoğu kez. Ya da evliliğe adım atacak genç çiftler, bu beraberliğin bal gibi tatlı ve huzurlu olması dileğiyle yine Madhu iksirine başvururlardı.
Kraliçe, hamileliğinin son aylarında düşük yapmıştı. Aylarca kendi canından can kattığı yavrusunun karnındaki kıpırdanışlarını ne büyük bir mutlulukla izlerdi oysa. Ellerini karın bölgesinde dolaştırır, rahminde büyüttüğü çocuğun her bir kıpırdanışında analık duygusunun şefkatiyle okşardı onu. O güzel, tatlı sesiyle maniler okur, doğacağı günleri sabırsızlıkla beklerdi. Bu arada karnındaki kıpırdanışlar azalır, uysallaşırdı minik yavru. Çocuğuyla kendi arasında güçlenen bu bağ karşısında Kraliçe duygulanır, yanaklarından sımsıcak akan gözyaşlarına engel olamazdı.
Fakat o talihsiz günde yaşananlar, Kraliçenin tüm mutluluğunu alıp götürmüştü beraberinde. Hayatını zindana çevirmişti. O, henüz dünyaya getiremediği minik yavrusunu kaybetmesine neden olmuştu. Kraliçe yaşadıklarından sonra kendine geldiği daha ilk anda ellerini karnına götürmüş fakat oranın bir mezar kadar boş ve soğuk olduğunu ürpererek fark ettiğinde derin bir “ahh” çekmişti. Nabukadnezar, ellerini sıkı sıkıya tuttuğu Kraliçenin gözlerinden boşanan sessiz gözyaşlarını izlerken, onun ne kadar soylu bir yaratılışa sahip olduğunu düşünmekten alamıyordu kendisini. Benzersiz güzellikteki bu yüz, acıyla nasıl renkten renge giriyordu böyle! Alın kenarlarında çiğ taneleri gibi öbek, öbek bezenen ter damlalarını elindeki ipek mendille silen Nabukadnezar, çaresizlik içinde bu güzel kadının yanaklarından öptü ve “ Kraliçem bunlarda geçecek bir gün, kendinize gelin artık” diye fısıldadı kulağına.
Nabukadnezar, dostlarıyla yaptığı sohbetlerde, Parslara özgü Madhu İksirinin gizemli gücü hakkında anlatılanları bir masal gibi dinlerdi. Hayal gücü geniş olan Parsların, efsane niteliğindeki söylemlerinden biri olarak görürdü anlatılanları. Fakat şimdi tamamen çaresizdi. Babil’in önde gelen tüm hekimleri durumu günden güne bozulan Kraliçenin sağlığı karşısında aciz kalmışlardı. Bunun üzerine Nabukadnezar, Madhu iksirinin içeriğini araştırmak üzere başrahip Esarhaddon’u görevlendirmiş ve aylar süren araştırmalarından sonra Esarhaddon, beklenen haberle birlikte dönmüştü Pars diyarından. Gecikmeden hemen Kralın huzuruna çıkmış ve
- “Madhu iksiri bir efsane değil hükümdarım! Hakkında anlatılanlar tamamen gerçek. Orada gördüklerimden sonra bir ölüyü bile dirilteceğine inanmaya başladım bu iksirin” demişti.
Nabukadnezar bu arada gittikçe zayıflayıp güç ve dermanını iyice kaybetmiş olan Kraliçenin durumu karşısında vakit geçirmeden bu iksirin hazırlanması talimatını verdi başrahibe.
Esarhaddon, yolculuğundan dönerken oradan beraberinde iksirin yapımını çok iyi bilen rahipler getirmeyi ihmal etmemişti. Birlikte çalışarak kısa bir sürede hazırladılar iksiri. Nabukadnezar, sevgili eşine vermeden önce kendisi içti kâseden. Tadı biraz buruk gibi olmasına rağmen içimi fena değildi iksirin. Kraliçe, iksiri kullanmaya başladığı daha ilk günlerde toparlamaya başlamıştı kendisini. Ardından hızla iyileşmiş ve eski sıhhatine kavuşmuştu. Bunun üzerine Nabukadnezar, başrahip Esarhaddon ve beraberinde getirdiği adamlara oldukça cömert davranmış, Babil topraklarından geniş araziler vererek ödüllendirmişti onları. Madhu iksirinin Babil sarayında kullanımı işte böyle başlamıştı. (Devam edecek)
Kraliçe, hamileliğinin son aylarında düşük yapmıştı. Aylarca kendi canından can kattığı yavrusunun karnındaki kıpırdanışlarını ne büyük bir mutlulukla izlerdi oysa. Ellerini karın bölgesinde dolaştırır, rahminde büyüttüğü çocuğun her bir kıpırdanışında analık duygusunun şefkatiyle okşardı onu. O güzel, tatlı sesiyle maniler okur, doğacağı günleri sabırsızlıkla beklerdi. Bu arada karnındaki kıpırdanışlar azalır, uysallaşırdı minik yavru. Çocuğuyla kendi arasında güçlenen bu bağ karşısında Kraliçe duygulanır, yanaklarından sımsıcak akan gözyaşlarına engel olamazdı.
Fakat o talihsiz günde yaşananlar, Kraliçenin tüm mutluluğunu alıp götürmüştü beraberinde. Hayatını zindana çevirmişti. O, henüz dünyaya getiremediği minik yavrusunu kaybetmesine neden olmuştu. Kraliçe yaşadıklarından sonra kendine geldiği daha ilk anda ellerini karnına götürmüş fakat oranın bir mezar kadar boş ve soğuk olduğunu ürpererek fark ettiğinde derin bir “ahh” çekmişti. Nabukadnezar, ellerini sıkı sıkıya tuttuğu Kraliçenin gözlerinden boşanan sessiz gözyaşlarını izlerken, onun ne kadar soylu bir yaratılışa sahip olduğunu düşünmekten alamıyordu kendisini. Benzersiz güzellikteki bu yüz, acıyla nasıl renkten renge giriyordu böyle! Alın kenarlarında çiğ taneleri gibi öbek, öbek bezenen ter damlalarını elindeki ipek mendille silen Nabukadnezar, çaresizlik içinde bu güzel kadının yanaklarından öptü ve “ Kraliçem bunlarda geçecek bir gün, kendinize gelin artık” diye fısıldadı kulağına.
Nabukadnezar, dostlarıyla yaptığı sohbetlerde, Parslara özgü Madhu İksirinin gizemli gücü hakkında anlatılanları bir masal gibi dinlerdi. Hayal gücü geniş olan Parsların, efsane niteliğindeki söylemlerinden biri olarak görürdü anlatılanları. Fakat şimdi tamamen çaresizdi. Babil’in önde gelen tüm hekimleri durumu günden güne bozulan Kraliçenin sağlığı karşısında aciz kalmışlardı. Bunun üzerine Nabukadnezar, Madhu iksirinin içeriğini araştırmak üzere başrahip Esarhaddon’u görevlendirmiş ve aylar süren araştırmalarından sonra Esarhaddon, beklenen haberle birlikte dönmüştü Pars diyarından. Gecikmeden hemen Kralın huzuruna çıkmış ve
- “Madhu iksiri bir efsane değil hükümdarım! Hakkında anlatılanlar tamamen gerçek. Orada gördüklerimden sonra bir ölüyü bile dirilteceğine inanmaya başladım bu iksirin” demişti.
Nabukadnezar bu arada gittikçe zayıflayıp güç ve dermanını iyice kaybetmiş olan Kraliçenin durumu karşısında vakit geçirmeden bu iksirin hazırlanması talimatını verdi başrahibe.
Esarhaddon, yolculuğundan dönerken oradan beraberinde iksirin yapımını çok iyi bilen rahipler getirmeyi ihmal etmemişti. Birlikte çalışarak kısa bir sürede hazırladılar iksiri. Nabukadnezar, sevgili eşine vermeden önce kendisi içti kâseden. Tadı biraz buruk gibi olmasına rağmen içimi fena değildi iksirin. Kraliçe, iksiri kullanmaya başladığı daha ilk günlerde toparlamaya başlamıştı kendisini. Ardından hızla iyileşmiş ve eski sıhhatine kavuşmuştu. Bunun üzerine Nabukadnezar, başrahip Esarhaddon ve beraberinde getirdiği adamlara oldukça cömert davranmış, Babil topraklarından geniş araziler vererek ödüllendirmişti onları. Madhu iksirinin Babil sarayında kullanımı işte böyle başlamıştı. (Devam edecek)
Author: Aydın AKDENİZ