Dünyada aynı anda gerçekleşen üç devrimden yeni bir dünya düzeni nasıl çıkarılır?
Salı, 08 Nisan 2008 17.58
Henry A. Kissinger
Çeviren: Ali Karakuş
Ulusal güvenlik politikası ile ilgili uzun süredir öngörülen ulusal tartışma henüz yapılmadı. Aslında taktik meseleler, yeni bir yönetimin karşılaşabileceği en önemli meydan okumayı gölgede bıraktı: dünyada aynı anda gerçekleşen üç devrimden yeni bir dünya düzeni nasıl çıkarılır. Bu devrimler: (a) Avrupa'nın geleneksel devlet sisteminin dönüşümü; (b) egemenliğin tarihi algılarına yönelik radikal İslamcı meydan okuma; (c) uluslar arası ilişkilerin ağırlık merkezinin Atlantik'ten Pasifik ve Hint okyanuslarına kayması.
Geleneksel akıl, başkan Bush'un iddia edilen tek taraflılığının neden olduğu büyü bozumunun Avrupalı-Amerikalı anlaşmazlıklarının kalbinde olduğunu düşünüyor. Fakat Atlantik'in iki yakası arasındaki temel farklılığın; Amerika'nın hala, halkının Avrupa'nın tanımından daha geniş olan ulusal çıkar tanımlaması için yapılan fedakarlık çağrılarına cevap verdiği geleneksel bir ulus devlet olması olduğu, yönetimin değişmesinden hemen ardında görünür olacaktır.
Avrupalı devletler iki dünya savaşı tarafından tüketildiler ve egemenliklerinin önemli yönlerini Avrupa Birliği'ne devretme konusunda anlaştılar. Bununla birlikte ulus devlete eşlik eden politik sadakatler, otomatik olarak transfer edilebilir olmadıklarını ispat ettiler. Avrupa üstesinden gelme arayışında olduğu geçmişi ile henüz ulaşamadığı geleceği arasında bir dönüşüm sürecindedir.
Süreç içinde Avrupalı devletlerin tabiatı dönüştü. Ulusların artık kendilerini belirgin bir özellikle tanımlamaması ve Avrupa Birliği'nin uyumunun şu ana kadar test edilmemiş olmasıyla pek çok Avrupalı hükümetin halklarından fedakarlık isteme kapasiteleri keskin bir şekilde azaldı. İngiltere ve Fransa gibi uzun süreden beridir devam eden tarihleri olan devletler, uluslar arası askeri sorumlulukları üstlenme konusunda çok istekliler.
NATO güçlerinin Afganistan'da kullanılması üzerindeki anlaşmazlık bir vakadır. 11 Eylül 2001'den sonra Kuzey Atlantik Konseyi, Birleşik Devletler'den herhangi bir istek olmadan harekete geçip NATO anlaşmasının 5 maddesine müracaat ederek karşılıklı yardımlaşma çağrısında bulundu. Fakat NATO askeri sorumlulukları yerine getirmeye başlamak üzereyken iç baskılar, müttefiklerin çoğunun vereceği asker sayısında ve askerlerin hayatları riske edebilecekleri görevleri sınırlamaya gitmelerini zorunlu kıldı. Sonuç olarak Atlantik ittifakı, iki kademeli bir sisteme—ortak hareket etme kapasitesi genel yükümlülüklerini karşılayamayan karışık bir ittifaka—evrilme sürecindedir. Zamanla iki adaptasyondan biri yapılmak zorundadır: ya genel yükümlülüklerin yeniden tanımlanması ya da politik yükümlülüklerin ve askeri olanakların bir tür isteğe göre ittifak sistemi üzerinden uyumlu hale getirildiği iki kademeli bir sistemin resmi olarak olgunlaştırılması.
Avrupa'daki devletlerin geleneksel rolü, kendi hükümetlerinin tercihleri tarafından zayıflatılırken Ortadoğu'daki devletlerin rolünün düşüşü, bu devletlerin kurulma tarzlarının tabiatındadır. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra ortaya çıkan devletler, I. Dünya Savaşı'nın sonunda muzaffer olan güçler tarafından kuruldular. Avrupa devletlerinden farklı olarak onların sınırları, etnik kuralları veya dil farklılıklarını yansıtmıyor. Sınırlar, Avrupalı güçlerin bölge dışındaki çekişmelerindeki dengelere göre belirlenmişlerdi.
Bu gün evrensel politik bir organizasyonun temeli olarak Kuran'ı selefi bir okuma üzerinden zaten kırılgan olan devlet yapısını tehdit eden; radikal İslam'dır. Cihatçı İslam, laik devlet modelleri temeline oturan ulusal egemenliği reddediyor: nüfusun çoğunluğunun İslam'a inandığı her yere etkisini yayma arayışındadır. İslamcıların gözünde ne uluslar arası sistem ne de var olan devletlerin içyapısı meşrudur. Cihatçı İslam'ın ideolojisi, güvenlik ve gelişmiş endüstriyel devletler için hayati bir çıkar bölgesinde batılı müzakere ve denge algısı için çok az alan bırakmaktadır. Bu mücadele yerleşiktir; geri çekilme seçeneğine sahip değiliz. Biz herhangi bir bölgeden örneğin Irak'tan çekilebiliriz fakat sadece yeni pozisyonlarda direnmek için geri çekiliriz ve bu pozisyonlar muhtemelen daha avantajsız olacaklardır. Irak'tan tek taraflı çekilişi savunanlar bile el—Kaide veya radikalizmi engellemeleri için belli bir güç bırakmaktan söz ediyorlar.
Bu dönüşümler üçüncü bir eğilimin zeminine karşı gerçekleşiyorlar. Bu eğilim uluslar arası ilişkilerin ağırlık merkezinin Atlantik'ten Pasifik ve Hint Okyanusu'na kaymasıdır. Paradoksal bir şekilde gücün bu yeniden dağılımı; devletlerin hala geleneksel Avrupa devletlerinin özelliklerine sahip olduğu dünyanın bir bölümünün parçasıdır. Asya'nın önemli devletleri—Çin, Japonya, Hindistan ve zamanla belki Endonezya—Avrupa güç dengesine katılanların yaptığı gibi tabiatları gereği yarışçılar olarak birbirlerini izliyorlar hatta nadiren gerçekleştirdikleri işbirlikçi girişimlerde bile bu durum değişmemektedir.
Geçmişte güç yapısındaki böylesi değişimler 19. yy.lın sonlarında Almanya'nın ortaya çıkışında olduğu gibi genelde savaşla sonuçlanırdı. Bu gün Çin'in yükselişi, çok alarmcı yorumlarda böylesi bir rolü icra ediyor. Doğru Çin—Amerika ilişkisi kaçınılmaz bir şekilde klasik jeopolitik ve yarışçı unsurlar içerecektir. Ekonomik ve finansal küreselleşme, çevre ve enerji zorunlulukları ve moren silahların yıkıcı gücü gibi unsurlar küresel bir işbirliğine önemli bir katkı sağlıyorlar özellikle de Birleşik Devletler ile Çin arasındaki işbirliğini belirliyorlar. Düşmanca bir ilişki her iki ülkeyi Avrupa'nın her iki dünya savaşı sonrası durumuna sokacaktır. O savaşların sonrasında diğer uluslar egemenlik elde ederken Avrupalı uluslar birbirleriyle yıkıcı çatışma arayışındaydılar.
Önceki hiçbir nesil dünyanın farklı bölgelerinde aynı anda gerçekleşen farklı devrimlerle uğraşmak zorunda kalmadı. Tek, kapsamlı bir ilaç isteği kimyasaldır. Tek süper gücün geleneksel ulus devlet ayrıcalıklarını desteklediği, Avrupa'nın yarı yolda tutuklu kaldığı, Ortadoğu'nun ulus devlet modelini benimseyemediği ve dini motivasyonlu bir devrimle yüz yüze kaldığı, Güney ve Doğu Asya devletlerinin hala güç dengelerini uyguladığı bir dünyada bu farklı perspektifleri uzlaştırabilecek uluslar arası düzenin tabiatı nedir? Amerika'nınkiyle mukayese edilebilecek bir egemenlik algısı iddiasında bulunan Rusya'nın rolü ve Asya için muadil stratejik bir güç dengesi stratejisi ne olmalıdır? Var olan uluslar arası kuruluşlar bu amaç için yeterli midirler? Amerika kendisi ve dünya halkları için hangi gerçekçi amaçları belirleyebilir? Önemli ülkelerin iç dönüşümü ulaşılabilir bir hedef midir? Hangi amaçların peşine ittifakla düşülebilir ve tek taraflı hareketi meşru kılacak aşırı durumlar nelerdir?
İhtiyaç duyduğumuz tartışma budur, belirli grupların manşetleri ele geçirmek üzere tasarladıkları sloganlar değil.
*Eski ABD dışişleri bakanı
Kaynak: Dünya Bülteni
Hazırlayan: A. Akdeniz
9 Nisan 2008 Çarşamba
Üç Devrim / H. Kissinger
Etiketler:
Henry A. Kissinger