Günümüze gelinceye dek nice uygarlıkların cazibesine metfun olduğu, uğruna evlatlarını dahi çekinmeden feda edebildiği bir istisnai güzelliktir Asitane. Şairin; bir sengine acem mülkü fedadır dediği bir yeryüzü cennetidir o. Sihrine kapılan zarif dimağları, sınırsız ilham kaynaklarıyla besleyip sanattan mimariye, edebiyattan musikiye insanlığın görebileceği en güzide eserleri bahşeder.
Asya ile Avrupa’nın geçmişten bugüne uzanan bütün gizemli sırları onun boğaza nazır koynunda mahremiyetini korumaktadır. İnci bir gerdanlık gibi masmavi sulara serpiştirilen adalar, bir yandan sevda dolu yüreklere sığınılacak birer mekân olurken öte yandan fedakârca, Kara Deniz’in kendisi gibi gözü kara ve tehditkâr akıntılarına karşı şehrin huzurunu korumak istercesine kendini siper etmektedir.
Sultan Ahmet Camii, Topkapı Sarayı, Eyüp Sultan’ı, Dolmabahçe Sarayı ve daha bir niceleri… Adeta yüreğimizden damıtarak ortaya koyduğumuz ve gururla işte atalarımızdan bize miras kalanlar dediklerimiz… Seher vaktinde, zamanı ve mekânı aşarak önce semaya yükselen ve oradan da bir yolunu bularak inanan yüreklerimize nakşolan saba makamında okunan ezanlar. Yaşlı dünyamızın bir o kadar yaşlı iki kıtasında konuşulan bütün diller, bugün de mazisine ait nice aşina değerler bulur bu şehirde. İşte geçmişiyle Ayasofya ve hemen karşısında Galata Kulesi. Bu ne engin bir duruştur ki, her bir köşe başında, beşeriyete ait rengâ renk tüm değerler, hoşgörünün ve zekânın sınırsız derinliklerinde mükemmel bir ahenge dönüşür.
Ah İstanbul! Kaldırımlarında yürürken senin, benim gibi senin sihrine kapılan nice belagat ustalarının zaman ötesinden bugünlere uzanan dizelerini duyarım. Ötüşen martılar, ayaklarımın dibinde yemlenen güvercinlerin kanat sesleri, tok gözlü Kapalı çarşı esnafının kendi arasındaki sohbeti ve her şeyden çok yalı rıhtımlarında teskin olan hırçın boğazın dalgaları, bir girdap olarak çekip almakta insanı bugünden geçmişe. Yerlisinin konuştuğu aksan, dildeki vurgu, diyalogdaki zarafet güngörmüş zeki atalardan bugünlere kalan genetik miras. Musiki gibi ulvi bir yetenek, sıradan bir vakıadır konuşulan dilde. Ah! İstanbul, şu diller kifayet eder mi sanırsın anlatmaya güzelliğini. Bir işvedir sendeki, görülmez peri padişahının kızında. Duyulan sonsuz bir özlemdir sana akıp giden zamanın yanılgısında. Seni biraz olsun mümkün müdür anlamak, gördükten sonra bağrında dolaşan gözü yaşlı avareleri.
Yazan;Aydın Akdeniz
22 Aralık 2007 Cumartesi
İstanbul Sokakları'nda
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder